Hayatı Bir Macera Gibi Yaşamak...
Çoğunlukla kendimize "biçilmiş" hayatlar yaşıyoruz.
Alışılmış rutinler içinde büyütülüyor, planlanmış eğitim sistemleri içerisinde formasyon kazanıyor, aile ve çevremiz tarafından kabul gören davranış/varoluş biçimleri ile hayatımızın sınırlarını çiziyor sonra da bu sınırlar içerisinde nikah, düğün seremonisi, ilk dans, yemek, tebrikler, pasta, disko derken nihayete eriyor ve o gün mezun olduğumuz sisteme girecek yeni hayatlar dünyaya getiriyoruz.
Bir girdabın için mutlak sona doğru döne döne giderken; zaman zaman, kimsenin sonsuz zaman çizgisinin bir noktasında kesinlikle hatırlamayacağı ufak zaferler kazanıyoruz.
Ben hayatın kutsallığına, kalıplara, sınırlara inanmayan bir insanım. Bu güne kadar insanların ben veya yaptıklarımla hakkındaki düşünceleri (veya düşünebilecekleri), öğretildiğim kurallar veya yaşama biçimleri yapmak istediğim hiç bir şeyden alıkoyamadı beni.
Bu nedenle; hayatımdan (en iyi ihtimalle) geriye kalan 40-50 seneyi de her günden keyif alarak geçirmeye kararlıyım.
Ve yine bu nedenle jenerik bir "Hayatınızdan Keyif Almak İçin Yapmanız Gereken 10 Şey" yazısında okuyabileceğiniz; zehirli insanlardan/ilişkilerden uzak durun, spor yapın, iyi beslenin, stresten uzak durun ve benzeri tavsiyelere uymanın ötesinde bir de kendime hayatı bir macera olarak yaşamayı öğrettim.
Bence "hayatı bir macera olarak yaşamak" denilen şey hayattan keyif almanın en önemli bileşeni.
Yakın bir zamanda denk geldiğim Caroline Paul'un kitabı "The Gutsy Girl" (Türkçe'ye "Yürkli Kız" olarak çevirirdim bu başlığı), "hayatı macera olarak yaşamak" derken anlatmak istediğimi tam olarak ifade eden ufak bir grafik paylaşıyor kitabında.
Yukarıda göreceğiniz iki pasta grafikten ilki "maceralı bir hayat" ikincisi ise "macerasız bir hayat" ve bileşenlerini gösteriyor.
Macerasız bir hayat ortalama bir insanın hayata olan "kim uğraşacak şimdi" ve/ya muhtelif bahanelerden oluşan (hava şartları, yorgunluk, keyifsizlik ve benzeri "amaaaan" tamlayıcı unsurlar) tavrının insan ömrünün %80'ini oluşturduğuna vurgu yapıyor.
Başka bir değişle insanın nasıl kendine verilmiş zamanı israf edebileceğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Maceralı bir hayatı anlatan ikinci pasta grafik ise aynı %80'lik zamanın nasıl hayattan heyecan duymaya ve/ya keyif almaya ayrılarak geçirilebileceğini gözler önüne seriyor.
Maceralı hayat seven insan; büyük bir kısım zamanını dışarda, deneyimler arayarak veya kazanarak geçiriyor. Geri kalanında hazırlıklar yapıyor, yapacağı şeyleri konuşuyor, anlatıyor, okuyor, okudukça yeni fikirlerle uyanıyor yeni güne ve hatta rüyasında macera görüyor.
Ben hayata bakış ve yaşam biçimimi bu kadar net anlatan bir grafik-özet daha görmedim şimdiye kadar.
Bence insan fiziki ve/ya manevi şartları ne olursa olsun, kaldırmalı kendini yataktan. Yapamayacağını düşündüğü şeylere zorlamalı kendini. Gerçekten yapılamayacak bir şey ise yapan insanlarla gidip izlemeli, görmeli, tanışmalı... Yediği yemekten, başına gelen talihsizliklere kadar herşeyi bir deneyim olarak görmeli. Öğrenmeli, anlatmalı. Kendine asla ama asla acımamalı. Devamlı yarına dönük yaşamalı, her güne yeni bir sayfa açar gibi başlamalı. Merakını asla kaybetmemeli ve göstermekten asla çekinmemeli. Devamlı kendini mutlu eden, besleyen şey ne ise onu aramalı.
Bedeninin, zihnini ve ruhunu devamlı esnetmeli. Hayatı standartların, kalıpların içinde, tek bir yol üzerinde değil göğsünü gere gere BİR MACERA GİBİ yaşamalı...