Çiftlik hayalini ilk kurduğum yıllar...
Bu ilk yazıyı yazmak o kadar zor geldi ki bana... En az iki haftadır ayak sürüyorum diyebilirim. Bu sayfalarda okuyacağınız, süreçlerine tanıklık edeceğiniz çiftlik projemizi en başından bugüne getirerek anlatmak istiyordum çünkü ama tam olarak ne kadar geriden başlasam bilemedim...
Fakat bilmenizi istediğim bir şey var ki o da bu iş benim için bir beyaz yakalının sıkıcı veya stresli, sıradan bir öğle tatilinde, beton binalar arasında veya içinde yemek yerken kurduğu bir hayal olarak başlamadı... Veya son beş, on yılda - biraz da hükümetin gözü dönmüş talan politikalarına tepki olarak - kendini doğaya ve sağlıklı yaşama adayan kültün de bir parçası değilim ben...
Benim çiftlik hayalim, anaokulu yıllarında (belki daha bile önce) anneannemin salonunda oturmuş her gün bana özel hazırladığı yemekleri yerken başladı. O zamanlar sabahları ve öğlen saatlede, TRT ve daha sonra Türkiye'nin ilk özel televizyonu STAR çocuk kuşağı yayınlardı. Ardı ardına bir sürü çizgi film. Ayı Yogi ve Arkadaşları'ndan, Taş Devri'ne... Ama benim favorim She-la ve He-man'di!
Okuldan geldiğimde anneannemin her gün bana özel hazırladığı muhteşem yemekleri yer, çizgi filmlerimi seyreder, sonra hava kararana kadar sokağa çıkıp arkadaşlarımla oynardım. Akşam ise yaşıtlarım Barbie oynarken, ben plastik ışın kılıcımı kuşanır, süpürgemin üzerine atladığım gibi salondaki sehpanın etrafında koşar, koltukların arkasına saklanır dünyayı kurtardığım muhtelif senaryoların 'She-ra'sı olurdum. Yatma vakti geldiğinde ise süpürgemi uyuması için ahırına bırakırdım.
Peki ahır nerede olurdu? Pek bir fikrim yoktu açıkcası. Ben yatağıma gidiyordum, onun da yatağı ahırıydı (yani bizim küçük tuvalet).
O senelerde bugün bildiğiniz Beşiktaş/Arnavutköy sırtlarında mandıralar vardı. Haftada bir kez dedemle mandıraya gider taze süt alırdık. Ben her gittiğimizde mutlaka oradaki inekleri ellemeye çalışırdım. Hatta bir keresinde ineklerden biri ben kuyruğunu tutunca, o tuttuğum kuyruğu pervane gibi çevirip öyle bir silkelemişti ki ben çok korkmuştum.
She-ra'nın atı belki mandıra gibi bir yerde durabilirdi, ama çok temiz veya şık yerler de değildi mandıralar... Bu arada inekler de çok güzel hayvanlardı. Keşke ineklerim de olsaydı. İneklere de binilebiliyor muydu acaba?
Bana o zaman binilemez demişlerdi ama neredeyse 30 sene sonra öğreniyorum ki binilebiliyormuş... O gün bugündür bir şeyin mümkün olmadığını söyleyen insanlara hiç güvenmem, çevremde de pek tutmam.
Gel zaman git zaman babam bize bir video kaset oynatıcı aldı ve tabi beni meşgul etmek için de bir sürü çizgi film kasedi! İşte o zaman aldığı çizgi filmlerden bir tanesi hem benim için atların nasıl yerlerde yaşadıkları sorusunu yanıtladı, hem de bugün bu satırları yazmama sebep olan çok daha büyük bir hayalin temellerini attı diyebilirim.
Bu kaset My Little Ponies'di (Küçük Tay)....
Küçük Tay'ın konusu; yakındaki kraterlerden birinin içinde yaşayan cadıların yaptığı bir kötülük sonucu, şatolarını terk etmek zorunda kalan tayların bu kötülüğü tersine çevirmek için çıktıkları serüven ve bu süreçte yaşamak için kendilerine sihirli atlar tarafından verilen küçük çiftliği filmin sonunda şatolarına tercih etmeleriydi. İşte bu çizgi filmin konusu olan çiftliği ilk gördüğümde hem hayran kaldım hem de benim de atlarım olacaksa onları besleyeceğim bir çiftliğim olması gerektiğini öğrendim.
Bugün hala bu kaseti başucumda tutarım. Bana her umutsuzluğa düştüğümde, ne kadar uzun bir yol geldiğimi hatırlatır.
Yıllar geçti... Büyüyordum. Büyüdükçe de ata binme isteğim artıyor ve her fırsatta bu konuyu gündeme getiriyordum. Annem ender olarak ufak tefek binme denemelerine izin verdiyse de çok uzun bir süre bana bu işi bir spor olarak düzenli yapmam konusuna 'hayır' dedi. Taa ki ben liseye girene kadar... 1999'da liseye başladım ve sonsuz ağlamaların ve yalvarmaların sonunda ata binmeye.
1 sene sonra ise lisede aldığımız rehberlik derslerinde; kendimize hedef koymamız, hedef koymazsak yaşayacağımız bütün hayat biçimlerinin - rahatlığı ve nesnel güzelliğinden bağımsız - bizi bir şekilde mutsuz edeceğine ikna edilen ben (ki buna hala 100% katılıyorum! ama bu başka bir yazının konusu) o sene iyice ateşlenmiş at tutkum ile paralel kendime hedef olarak bir çiftlik kurmayı koydum! Ve bunu o zaman kendi diktiğim, içinde hatıra objelerimi biriktirdiğim sihirli bez kesemin üzerine yazdım. Hatta evren tarafında hiç bir yanlış anlaşmaya yer vermemek adına altına da nasıl bir çiftlik hayal ettiğimi kaba taslak çizdim.
İşte benim bir çiftlik sahibi olma isteğim ve bugün artık proje aşamasına gelmiş hayalim böyle başladı...
Ama aynen "Çiftlik Maceramız" bölümünün başlığında yazdığı gibi "Aslolan Süreçtir". Bu bölümünün gelecek yazılarında, bu sürecin başka senelerinde neler yaşadığımı ve öğrendiğimi sizlere birer birer anlatacağım ♥