Hayatın Bana Verdiği En Güzel Hediye Hayatımı Hayat Yapanlar
Önce kahramanın olurlar. Düşünce annene sarılırsın, biri oyuncağını kırdığında babana koşarsın... Herşeyi onlar bilir, sana sabırla anlatır öğretiler. Sonsuz soru sorarsın, sonsuz cevap verirler. Hiç sıkılmaz, yorulmaz, üşenmezler. Ne demek olduğunu ancak 30lu yaşlarda anlayabileceğin bir dış dünyadan eve geldiklerinde, ellerinde ya bir tatlı, ya bir oyuncak vardır... Olur da bir gün elleri boş geldiler diye anneannenin diktiği beyaz puantiyeli sarı şalvarla sırtını dönüp hoşgeldin öpücüğü vermeden odana gidersen, iki dakika sonra gelip seni kollarının altından yakaladıkları gibi yatağa fırlatır, sonsuz öpücüklere boğarlar. Mutlusundur; iliklerine kadar hisseder, bilirsin ama unutmak üzeresindir...
Okul dönemi başlar. Doğum günü partileri, her sene sevgiyle düşünülmüş tasarım pastalar, ev partilerinde yedi yıldızlı otelleri aratmayacak sofralar, süslemeler, hediyeler... Arkadaş kalmaları. Gitmek istediğin her yere hava durumu, hastalık, yorgunluk bilmeden arabayla bırakmalar, almalar. Tatiller. Hastalanıp okula gidemediğinde, önce keşke hiç okul olmasa, sonra acaba hiç iyileşmesem mi dedirten ilgi ve sevgi. Artık azıcık da olsa ne kadar şanslı olduğunun farkına varırsın. Ama hala aklın tam ermez. Elindeki servetin farkında olmadan, mümkünmüş gibi hep daha fazlasını istersin...
Sonra kendini ispat etmeye çalıştığın ergenlik denilen tatsız bir dönem başlar. Çift haneli yaşlara yeni girmişsindir ama türlü saçmalıklar ve boyundan büyük laflarda sınır tanımazsın. Bu dönemin çekilmezliğini en çok yaşayan ve en iyi tolere eden yine onlardır. Tipin bile çirkinleştiği halde seni hala tatlı, sevimli bir şeymişsin gibi sever. İstisnasız her olmayacak icraatını anlayışla karşılarlar. O günlerde ne kadar şanslı olduğunun ASLA farkında değilsindir. Arada bir çevrende gördüklerin "hayat bana bu kadar da cömert davranmış olabilir mi" dedirtse de döneme damgasını vuran hormon kokteylinin sarhoşluğuna kapılır kendi girdabında sürüklenir gidersin...
Üniversite başlar. Biraz sakinleşmişsindir. Çok az. Hala herşeyi çok bilirsin. Kusur görmede üzerine yoktur. Arada böbürlenirsin de öngörün ve türlü kabiliyetlerinle ilgili. Ama başka dertler de kendini sessiz ve derinden hissettirmeye başlamıştır. Bir kere hayatın belirsizliğinin gerçekliği çöker üzerine. Okul bittikten sonra, o güne kadar olduğu gibi seni bekleyen bir diğer basamak yoktur artık. Bundan sonra bütün basamaklarını kendin inşa edecek ve çıkacaksındır...18 yaşlarına damgasını vuran "bundan sonra bütün kararlarımı kendim vereceğim, herşeyimi kendi başıma yapacağım" çıkışları aynı cazibeye sahip değildir artık. Ne veya kim olduğunu bilmediğin bir sürü oyuncu, bir sürü değişken var artık hayatımda zannedersin. Aslında değişen tek şey sensindir. Gözlerin açılmak zorunda kalmış, görmeye başlamışsındır. Tüm bu heyecan içerisinde, sırtında bir sıcaklık hissedersin. Dokunmazlar tenine ama düşecek olsan veya biri itecek olsa, seni tutacak iki el vardır hemen arkanda... Bilirsin, ne olursa olsun güvendesindir.
Bir çırpıda çalışma hayatına atılırsın... Önce derin düşünceler kaplar içini. Her gün sorarsın kendine "nasıl yaptılar?" diye. Hayatın değişkenleri, değişkenliği ve kayganlığı endişe verir zaman zaman. O kadar zor ve uzun görünür ki her km taşı... Canına can katan, hayattaki istisnasız herşey için sana destek olan, herşeyden seni koruyan, hiç bir karşılık beklemeden hayatlarının merkezine seni oturtan - ve tüm bunları bir kere olsun bile "ben" diye başlamayan, kendi fedakarlıklarıyla değil senin başarılarınla övünen cümlelerle anlatan - bu eşsiz insanları daha çok tanımaya, anlamaya çalışırsın. Hiç bir şeye yetemezsin, farkındasındır ama hayatlarını güzelleştirmek için ufak çabalar peşine düşersin.
Eski hatıralarına bakarsın... Annenin, babanın genç yüzü gelir gözünün önüne, yarı gerçek yarı hayal... Otuzlu yaşlardadırlar. Senin şimdi olduğun yaşlarda. Onların seni büyütmekte olduğu yaşlarda, hayatını daha yeni kurmaya çalışırken bulursun kendini. Geç mi kaldım diye düşünürsün. Onların senin yaşında durduğu kadar sağlam durmuyor olduğun gerçeği çarpar yüzüne. Hayat hala belirsiz ve kaygandır. Değişkenler büyüyen riskleriyle gerçek. En parıltılı hikayeler bile göz alabildiğine dolambaçlı. Ama onlar hala bütün iyi haberlerinle mutlu olmak ister; herşeyin en iyisine sahip ol, istisnasız her konuda hiç bir eksiğin olmasın, istisnasız herşey senin için kolay olsun diye emek verir; her durumda seni desteklemek için taştan sert elmas gibi dururlar.
Zaman zaman engel olamasan da hayata veya kendine, hayatın getirdikleri karşısında onlar için en iyi versiyonun olmaya çalışırsın. Kendi yaptıkların, yapmadıkların veya yapamadıklarının da farkına varıp, mümkün olduğu kadar telafi etmek istersin eksiklik, yanlışlık ve yetersizliklerini. Amacın her gün karşına çıkan ufak tefek endişe ve mücadelelerden arınıp, büyük resimde başarmak ve mutlu olmak olur. Çünkü onların huzur ve mutluluğu, senin iyi ve mutlu olmanla doğru orantılıdır.
33 yaşımda hayatımda yepyeni bir sayfa açmışken yazıyorum bu yazıyı. Onca sene sonra görüyorum ki hayat bana her zaman ÇOK cömert oldu, olmaya da devam ediyor. Gönül rahatlığı ve tarif edilemez bir minnet ve şükran duyuyorum böyle bir hayatım olduğu için. Bugün ve hayatımın sonuna kadar; onlardan aldığım güçle her zaman güvende, yaşamıma kattıkları aydınlıkları içinde her zaman iyi olacağımı biliyorum.
Eski inanışa göre yolun yarısına iki kala ve yepyeni bir senenin ilk haftasında, bugün ve zamanın sonuna kadar ailemin ve kurmakta olduğum ailenin aynı bereketin bir parçası olmasını diliyorum. Ve kendim için onların en az yarısı kadar insan olabilmeyi.
Nice sağlıklı, mutlu ve huzurlu senelere...