top of page
Yazarın fotoğrafıRâna Babaç

Dünya Robot Arıların İstilasına Hazır Mı?


İklim değişikliği, savaşlar, büyük göç hareketleri, nükleer facialar, kirlilik ve insanoğlunun bitmez tükenmez sahip olma hırsı yüzünden bugün, dünyadaki biyoçeşitlilik her zamankinden çok daha büyük bir tehdit altında. Dünyada biyoçeşitliliğin korunması ve sürdürülmesi konusunun kilit aktörlerinden arılar da maalesef tüm bu karanlık tablodan nasibini alan türler arasında.

Ot ve zararlıyla mücadelede kullanılan zirai ilaçlar (herbisitler ve pestisitler) hem arıların nüfusunu giderek azaltıyor ve hem de geleneksel tıp preparatlarının en önemli girdilerinden olan arı ürünlerini zehirliyor. Science dergisinin paylaştığı bir araştırma; dünyanın farklı bölgelerindeki yerel üreticilerden toplanan 198 bal örneğinin %75’inde, arılara zarar veren pestisit kalıntılar (neonikotinoid) olduğunu gözler önüne seriyor. Bir yandan Avrupa Birliği arılara zarar veren neonikotinoid türü ilaçların kullanımını yasaklayan yasa tasarısını 2019’a kadar uygulamaya sokmaya hazırlanırken, bir diğer yandan Türkiye’de bu ilaçlar hala yaygın olarak ve maalesef hiç bir kısıtlama ve denetime tabi olmadan kullanılıyor. Buğday Derneği de Mayıs 2018 tarihli bülteninde, Akdeniz Üniversitesi'nin Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan bir çalışmada ülkedemizde yetişen meyve ve sebzelerin birçoğunda yasal limitin üstünde neonikotinoid tespit edildiğine dikkat çekiyor. Dünya Sağlık Örgütü ve T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından evelsi hafta gerçekleştirilen 1. Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’ni geride bıraktığımız ve yine T.C. Cumhurbaşkanlığı’nın himayesinde geleneksel tıp ürünlerinin standardizasyonu konulu çalıştayların düzenlendiği şu günlerde, arı nüfusu ve arıcılık ürünleri durumunun global ölçekteki vehametini gözler önüne sermek için çok yakın zamanda Dünya Ekonomik Forumu sayfasında okuduğum bir haberi paylaşmak istiyorum. Amerika’nın perakende devlerinden Walmart, kısa bir süre önce otonom arı patenti başvurusunda bulunmuş. Dünya devinin patent başvurusunun temelinde ise nüfusları gittikçe azalan arıların yerine polen taşıma görevini yerine getirebilecek dronlar üretme vizyonu var. Ekinler arası hareketileri sensör ve kameralarla sağlanacak robot arıların, potansiyel olarak polen taşıma fonksiyonunu gerçek arılar kadar iyi yerine getirmesi bekleniyor. Netflix’in ünlü yapımlarından Black Mirror’a da konu olan "nesli tükenen arılara alternatif robot arılar”, geçtiğimiz Şubat ayında Harvard Üniversitesi tarafından da kamuoyuna tanıtılmıştı. İlgili haberde, ABD’li uzmanların belli bir harita üzerinde robot arıların dolaşımını sağlayacak bir yazılım üzerinde de çalıştıkları belirtilmişti. Minnesota Üniversitesi’nden Profesör Shekhar ise harita konusunu “Eğer detaylı bir harita yaparsanız, robot arıları bu sınırları belirli alan üzerinde rahatlıkla yönlendirebilirsiniz. Örneğin 1000 arınız var ve 1 numaralı arıya, ilk 10 çiçeğe gitmesi komutunu verebilirsiniz.” şeklinde açıklamıştı. Varlığımızı sürdürebilmek için robot arılara muhtaç olmak tam anlamıyla bir distopya, hatta ve hatta apokaliptik bir senaryo. Tabi ki insanoğlu için kaçınılmaz bir yok olma ihtimali bile söz konusuyla, makul bir B planına sahip olmak rahatlatıcı(?) bir şey. Yalnız şahsi görüşüm yine de robot arı üretecek maddi ve manevi kaynağı, arı popülasyonunu koruma ve geliştirmeye yönelik bilimsel yaklaşımları, politikaları geliştirme ve uygulamaya ayırmanın daha mantıklı olacağı yönünde. Biz bahçelerimize, teraslarımıza kovanlar koyalım, kanlı canlı bal üreten arılarımız yaşasın ne gerek var robot arılara… Hem poposu sarı siyah çizgili, duble antenli arılarımız olmazsa balımızı, polenimizi, arı sütümüzü, arı zehrimizi kim üretecek? 40,000 yıllık kadim tıbbın bu eşsiz ve etkili devalarını da laboratuvarlarda sentetik olarak mı üreteceğiz? Genellikle Einstein’a atfedilen "Eğer arılar ölürse sonraki dört yıl içinde insanlar da ölür” sözü yukarıda ihtimalinden bahsettiğimiz yarın distopyası çerçevesinde tehditkar bir önermeden çok, ruhlarımızın kurtuluşu için huzurlu bir vaat gibi geliyor kulağa...

bottom of page