BAÇEM'de Tarladan Hasada Aromaterapi
Bu hafta Çarşamba ve Perşembe günleri, Bahçeşehir Belediyesi ve Aromaterapi Derneği’nin desteğiyle, BAÇEM Bahçeşehir Çiftçi Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirilen “Tarladan Hasata Aromaterapi” programı için Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde, Kaz Dağları’nın eteklerindeydik.
Çarşamba günü sabahtan BAÇEM’de - bu tarz etkinliklerin ayrılmaz bir parçası olan - protokol konuşmalarını dinledik, sonra hem ekim/dikim alanlarını hem de sergi bahçesini gezdik.
İstanbul için dolu alarmlarının verildiği, annemin Assos’ta yıldırımdan korkup telefonunu kapattığı bir hafta için çok da şanslıydık! Yağmurlu havanın ayrıcalığıyla ve bulutların gölgesinde, yakın zamanda açmış olan onlarca tıbbi ve aromatik bitkiyi Sevgili Nazım Tanrıkulu’ndan rahat rahat dinleme, tanıma fırsatı bulduk. Yakıcı bir güneşin altında daha güzel resimler çekebilirdik belki ama bu kadar keyifle dolaşmamız muhtemelen mümkün olmazdı.
BAÇEM’de 150’nin üzerinde tıbbi ve aromatik bitki, meyve, tahıl ve yem bitkisi yetişiyormuş. Bu bitkilerin 40 tanesi aromaterapide kullanılıyormuş. Bu 150 bitkiden biri de, hayatımda ilk defa gördüğüm, “Stevia’ydı”. Yani nam-ı diyar şeker otu… Yaprağını dalından taze taze kopartıp, ağzınıza attığınızda, "bu bitki adını boşuna almamış" dersiniz. Stevia bitkisi, çok hafif bir kinin acılığının perdelediği müthiş tatlı bir ot! Bunun haricinde tam hasat zamanı tanışma fırsatı bulduğumuz ekinezya bitkisi, beni hem boyutlarıyla hem de dokusuyla oldukça şaşırttı. Normalde çiçeklerde tüylü, tozlu ve yumuşacık olan göbek kısmı, ekinezyalarda neredeyse diken gibi ve çok sert. Kafalarını hasat ederken; her tuttuğumu çiçek başı, avucumun içinde iz bıraktı.
Turumuzun ve hasat etkinliğinin ardından, BAÇEM bünyesinde üretilen fide ve katma değerli ürünler (bal, uçucu yağlar, zeytin yağı, tıbbi çaylar vb) satan ufak dükkandan alışverişimizi yaptık. Ben uzun zamandır aradığım kara mürver, mersin (yaban mersini değil), şeker otu, ölmez çiçek, ekinezya, sarı kantaron, laden ve mercan köşk fidelerinden aldım.
Plantasyonu sağdan sola, yukarı aşağıya gezip, fidelerimizi aldıktan sonra günün ikinci kısmı için akşama doğru Burhaniye’nin merkezinde bulunan bir kültür merkezine geçtik.
Fitoterapi, aromaterapi ve tıbbi/aromatik bitki yetiştiriciliğini bugün olduğu yere taşıyan çok değerli akademisyenler ve yine bu işe gönül vermiş, yaptıkları her şeyi kendilerine duydukları saygıya temellendirerek yapmalarının ötesinde aromaterapiye duydukları tutku ile yapan ilham kaynağı iş insanlarının sunumlarını dinledik. Aromaterapi konusunu tarladan hasada, katma değerli ürünler üretiminden bu ürünlerin kullanımına kadar her yönüyle masaya yatırdık.
Perşembe günü ise “Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin Efendisi” Nazım Tanrıkulu’nun önderliğinde çok keyifli bir Kaz Dağları flora turu yaptık. Yolumuza çıkan; laden, sığır kuyruğu, liken, duvar sarmaşığı, yüksük otu, yara otu ve alıç gibi birbirinden değerli ve güzel tıbbi bitkilerden konuştuk. Yürüyüşümüzü, yeşilin her rengi ile çevrili bir açıklıkta yaptığımız bir nefes egzersizi ile tamamladık.
Herkese açık bu programa sadece sosyal medyada yapılan çağrılar sonucu 250’nin üzerinde kişi katıldı!
Haftanın Bitkisi Mercanköşk (Origanum Majorana L.)(Reyhan-ı Davud)
İlk gün gerçekleştirilen sunumlar sırasında Cerrahpaşa’dan emekli, Medipol Üniversitesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Eczacı Prof. Dr. Ayten Altıntaş, kendi tıp tarihi sunumunu gülden sonra belki de en çok sevdiği bitki olan ve sık sık kutsallığının altını çizdiği mercanköşke adamıştı.
Şimdi biraz - halihazırda mutfağımızda ve fitoterapide yoğun olarak kullanılan - mercanköşk ile ilgili Ayten Hoca’nın sunumundan aldığım tarih notlarımı paylaşmak istiyorum:
Kutsallığı binlerce yıllık kullanımından gelen, her devirde farklı kültürlerin tanrılarına yakıştırdığı bu müthiş kokuya sahip bitki; Eski Mısırlılar tarafından Osiris'e, Yunanlılar ve Romalılar tarafından ise Afrodit ve Venüs'e adanmış.
Ortaçağ'da Arap hekimlerin özellikle baş ağrısı, migren ve sarhoşluğa karşı kullandıkları mercanköşk, Osmanlı hekimleri tarafından (soğuk nitelikli) baş ağrısı ve mide problemlerini gidermede, bunlara ek olarak bir de kozmetik olarak göz altındaki şişlikleri gidermede kullanılmış.
"Her kim ki mercanköşk kuru yaprağını toz haline getirip bal ile yoğurduktan sonra göz altına sürerse, buradaki şişlikleri “ezer giderir”
Osmanlı tıbbına göre üçüncü derece sıcak ve ikinci derece kuru nitelikte olan mercanköşkün, kadim tıp kitaplarında yumuşatıcı, eritici, gaz giderici, balgam ve tıkanma açıcı etkileri belirtilmiş. Hekimler bu etkilerin deneyimlenmesi için mercanköşk koklamanın bile yeterli olacağını ifade etmişler ki bu derecede bir etki çok az bitki için telaffuz edilmiş.
15. yy'da Manisa halkı tıbbi bitki olarak yalnızca kantaron (hayufarikun) ve mercanköşk (marmahün) kullanıyormuş. (IV. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri, Manisa, 10-13 Mayıs 2005) kullanılırmış.
Güney kıyılarımızda doğal olarak yetişen mercanköşkü, Avrupa bizim sayemizde ancak 16. yy’da tanımış. Bu tarih itibariyle Avrupa’da da hekimler, tıp kitaplarında mercanköşkten bahsetmeye başlamışlar. Avrupalı hekimlerden Matthiolus; idrar tutukluğu, nefes darlığı, karın ve kulak ağrıları için; Lonicerus; sindirimi kolaylaştırmak, idrar sökmek ve epilepsiyi tedavi etmek için; Leclerc; kramp çözücü olarak ve son olarak Madaus; hafif sinirsel hastalıkların tedavisi için mercanköşk önermiş. Madaus ayrıca mercanköşk yağıyla romatizmalı, gut hastalıklı, sertleşmiş eklem ve bezelerin ovulması gerektiğini yazmış.
Mercanköşklü Türk Kahvesi
Küçükken Nazilli’de, babaannesinin yanında yazlarını geçiren sevgili Ayten hoca, bu tatillerinde babanesinin kahvesini mercanköşk yaprakları ile içtiğini ve bu özel kahveden kendisine hiç bir zaman ikram etmediğini anlattığı hikaye ile sunumunun açılışı yaparak samimiyeti ve içtenliği ile seminerler sırasında herkesin kalbine taht kurdu.
Hal böyle olunca bizler de su sunum itibariyle içtiğimiz tüm türk kahvelerini hasadını yaptığımız mercanköşk yaprak ve tomurcukları katarak içtik.
Çok da lezzetli oldu! Sizde balkonunuzda, bahçenizde, terasınızda mercanköşk yetiştiriyorsanız mutlaka - bitkinize zarar vermeden, dikkatlice - iki yaprak alıp, bir sonraki fincan Türk kahvenizle birlikte deneyin!
Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin Efendisi Nazım Tanrıkulu
Bahçeşehir Çiftçi Eğitim Merkezi tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği konusunda gerçekten Türkiye’de parmakla gösterilecek işler yapıyor. 40 çeşit tıbbi ve aromatik bitki yetiştirilen, laboratuvarında doğal kozmetik çalışmaları yapılan ve hatta kendine ait süper kritik karbondioksit ekstraksiyon makinası ve su buharı damıtımı tesisi bulunan merkez, yılın belli dönemlerinde, bu konuda kendini yetiştirmek isteyen herkese yönelik 9 ile 10 hafta uzunluğunda teorik ve pratik eğitimler gerçekleştiriyor.
Bu merkezi özel yapan en önemli etmen ise bence senelerini bu işe adamış, tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda severek, inanarak, azimle çalışan Sevgili Nazım Tanrıkulu.
Ben Nazım’ı yıllar önce bitkisandigi.com websitesi sayesinde tanıdım. O zamanlar İstanbul Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi’nde doğal kozmetik atölyeleri, tıbbi bitki yetiştiriciliği üzerine seminerler veriyordu. O dönemdeben de ayrı ayrı bütün seminerlerine katılmışımdır. Hiç unutmam bir seferinde bize Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi’ndeki tür çeşitliliğini arttırmak üzerinde çalışırken, sevdiği bir bitki türünü bulmak için yaptıklarını anlatıyordu. Bu tür tam da o zaman benim bitkisandiği.com’u bulmama vesile olan karakafesotu’ydu. Nazım karakafesotunu aramış aramış, sonunda İstanbul’un yegane yeşil alanlarından olan mezarlıklardan birinde bulmuş, bahçeye getirmiş ve çoğaltmıştı.
O zaman bu hikayeyi dinlediğimde çok düşünmüştüm. İstanbul gibi bir beton ormanında, karakafesotu gibi bir türü bulmak. Samanlıkta iğne aramanın tam sözlük karşılığı bu olsa gerek. O zaman tam olarak görmüştüm Nazım’ın işine olan tutkusunu ve çok saygı duymuş, sevmiştim kendisini.
Şu hayatta çok insan için geldiği yeri hak ediyor demek mümkün sanırım. Nazım Tanrıkulu bugün BAÇEM’in müdürüyse, bir çağrısına farklı şehir ve ülkelerden 250+ kişi Burhaniye’ye tıbbi bitki toplamaya, sabahtan akşama seminer dinlemeye geliyorsa, inanın boşuna değil. O kadar büyük bir sevgi ve emek var ki Nazım'ın bugününün ardında… Herkes yaptığı işi böyle sevse, dünya cennet olur.
Nazım Tanrıkulu’nu daha yakından tanımak isterseniz websitesini ziyaret edebilir veya kendisini instagram’dan takip edebilirsiniz.