Buluntular ve Keşfedilmeyi Bekleyenlerle Göbeklitepe
“Rahiplerim, her şeyi yakın” dedi Buddha.
'Ateş vaazı' veriyordu.
"Hayatın kendisi yanan bir ev gibidir. Tutunduğunuz o vücut yakında yalnızca kemikten ibaret olacak, içinizi kıpırdatan o surat ise sırıtan bir kurukafa.“
Pico Lyer
Tarihin sıfır noktası”, “İnsanlığın bilinen ilk anıtsal yapısı”, “İlk tapınak”… Göbeklitepe’ye yakıştırılan pek çok ifade var. Hepsi gelecek yıllarda yapılacak muhtemel keşiflerle geçerliliğini yitirecek olsa da, bugün bu ifadelerle bu inanılmaz kültürel buluntuyu anlatmak gerçekten heyecan veriyor.
Ben ziyaretim sırasında, Göbeklitepe neolitik kazı alanından oldukça ilkel ve vahşi bir enerji aldım. Dolayısıyla Göbeklitepe ile ilgili çok da didaktik bir şeyler yazmak gelmiyor içimden. Daha çok o mistik tarafından bahsetmek istiyorum ama öncesinde yine de ana hatlarıyla merakınızı giderecek bir iki cümle bir şeyler söylesem iyi olacak diye düşündüm…
🗿 Göbekli Tepe ilk kez 1963 yılında, Chicago ve İstanbul Üniversiteleri’nin ortaklaşa yürüttükleri bir araştırma projesi için yapılan yüzey araştırmaları sırasında arkeolojik buluntu yeri olarak saptanıyor.Gel zaman git zaman bir bölge köylüsü olan Şavak Yıldız’ın tarlasını sürerken bulduğu oymalı bir taşı müzeye götürmesi ise bizi bugünlere getiriyor…
🗿 Bölgede 2007’den itibaren Klaus Schmidt başkanlığında 5 dönüm alanda yapılan kazı çalışmalarda toplam 20 adet tapınma amaçlı alan keşfedilmiş ve şimdiye kadar bunlardan 6'sı ortaya çıkartılmış. Kazı çalışmaları maalesef Prof.Schmidt’in vefatı ile biraz yavaşlamış…
🗿Göbeklitepe’nin en büyük özelliği, neolitik çağda bölgeye hakim önemli bir kültürün merkezi olması. Bu kültür aslında Göbeklitepe’nin ötesinde Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve muhtemelen Batı İranı da içine alan bir coğrafyada paylaşılıyormuş. Ve arkeologlarımız, bu ilk çağ kültürünün unsurlarını; Hasankeyf höyük, Çayönü, Nevalı Çori, Tel Abr ve Tel Qaramel gibi çok sayıda kazıdan zaten bildiğimizi ifade ediyorlar.
Bilgi kısmının üzerinden geçtiğimize göre şimdi de biraz Göbeklitepe'deki mistik buluntuları konuşalım...
Urfa Arkeoloji Müzesi'nde Göbekli Tepe ile ilgilli yaptığımız toplantıda, kazı çalışmaları sırasında parçalanmış halde bulunan yüzlerce insan kemiği arasında; üzerinde oluk izleri, delikler ya da aşı boyası lekeleri olan kafatası parçaları da tespit edilmiş olduğunu öğrenmiştik.
Söz konusu kafatası parçalarında tespit edilen izlerin kasten yapıldığının belli olduğunu ifade eden kazı ekibi, bu buluntuların burada bir “ölüler kültü” ("kafatası kültü”❗️) olduğuna işaret ettiğini anlatmıştı bize.
Sahibine “mistik itibar” getirdiği düşünülen kurukafa renklendirme geleneğinde, bu kafatasları iki nedenle edinilebiliyordu;
1. ölen kişinin - intikamcı bir ruh olması - düşmanca geri dönüşü ihtimaline karşı işlevsiz bırakılmak için başının vücudundan ayrılmış olması
2. toplum için değerli kimselerin kafataslarının göç edilen yerlere - koruyucu bir tılsım gibi- güç getirmek amaçlı taşınması…
Bölgede aslında yaygın olarak pratiği yapılan “Ölüler kültü” ile ilgili bu bilgilerden öteye geçebilmek için daha çok araştırma ve bilimsel çıkarım yapılması gerekiyor fakat bir şey var ki sadece Göbeklitepe değil, benzer kültüre sahip bir çok ören yeri için geçerli;
“Nerede bir ulu ağaç, dikili bir taş, direk ya da kutsal bir tepe varsa, orada yeryüzünden gökyüzüne çıkan ve inen ruhlar vardır." (Campbell)