top of page

Bahar Ekimlerimizi Tamamladık ❤


Geçtiğimiz hafta Cumartesi günü, canım eşim Sercan ile beraber tıbbi ve aromatik bitkiler bahçemizin bahar ekimlerini yapmak ve üzerinden kocaman bir kış geçmiş olan sonbahar ekimlerimizin durumunu incelemek için, bir gün önce Balıkesir Çiftçi Eğitim Merkezi'nden (BAÇEM) aldığımız fidelerimizi arabamıza yükledik ve "çiftliğimize" doğru yola koyulduk

Önce çiftliğimizin her şeyi Ahmet'i almak için, bizim arazilerimizin de bağlı olduğu köylerden biri olan Dağahmetçe'ye uğradık. Ahmet, kış boyunca traktörle gittiği orman yollarına arabayla girmememiz gerektiğini düşünüyordu ve yola traktörle devam etmemiz gerektiğini söyledi. Fakat Sercan "Atla Ahmet ya, bir şey olmaz gideriz. Kalırsak da macera olur." deyince, Ahmetimiz sessizce arabaya bindi. Ben ise bu cümleleri ilk kez duymuyordum. Dolayısıyla benim içim rahattı ama Ahmet'in sessizliğinden de şüphelenmiştim...

Ve dakika bir, gol bir; bizim araziye gitmek için stabilize yoldan ayrılıp orman yoluna döndüğümüz kavşağın güneş gören ve rüzgar alan tam tepe noktasında, bol balçıklı ve sulu ufak bir kısım mesafeyi "atlatmamız" gerekti. Bu mesafeyi heyecanlı patinajlarla aldıktan sonra "acaba bizim çiftliğin yokuşuna gelmeden inmemiz gereken o dere kenarı toprak yollar nasıldır" dedim kendi kendime... Ahmet haklı mıydı yoksa???

Yolun büyük bir kısmını çok güzel gittikten sonra - tam bizim meşhur dere geçişine gelmeden - ufak bir teknik usülsüzlükten dolayı Duster'ımız yola oturdu. Tam bu geçişten önce Ahmet'in arabadan indiğinden ve biz geçerken çıkarttığı - "eyvah eyvah" anlamına gelen- traji-komik seslerden hiç bahsetmiyorum bile.

Biz bu köylerden tarlaları almaya başlayalı tam 8 sene oldu. Bu yollardan yaz-kış çok farklı arabalarla geçtik. Her seferinde de merak ettik "Bu sefer kalır mıyız acaba?" diye. (Ben kullandığımız bazı arabaların kalacağından emindim aslında ama çok şükür hep yanıldım.. )

Ve işte o sefer bu sefer oldu bizim için. Mart 2019.

Fakat ne mutlu ki bu sefer; hem yanımızda o kadar yolu yürüyerek bizi kurtarmak için köye gidecek Ahmet'imiz, hem de bizi girdiğimiz traktör rayından kurtaracak bir traktörümüz vardı! Yoksa gerçekten o kadar zor olurdu ki işimiz... Hayal bile edemiyorum.

Bizim çeşitli bilimsel yaklaşımlarla (kanal kazma, hidroelektrik santrallerinin çalışma prensibini modelleme, ormancılık mesleğinin inceliklerini keşfetme vb.) arabamızı kurtarmaya çalışarak geçirdiğimiz yaklaşık 30 dakika sonunda Ahmet'ciğimiz geldi ve bizi kurtardı. Geri geri çekerek çıkardığımız Duster'ımızla ikinci sefer aynı yerden hiç bir teknik hata yapmadan fıstık gibi geçtik... "Geçtik" diyorum ama bu ikinci seferde hem ben hem de Ahmet arabanın dışarısından izledik gelişmeleri...

Arazimize vardığımızda baharın gelmesiyle uyanmaya başlamış çiçeklerimizi ve neredeyse ağzına kadar dolu havuzumuzu görünce çok mutlu olduk. Ufak bir arazi teftişinin ardından, bahçemizin geri kalanını ekmek için kolları sıvadık.

Bir tarafta Ahmet, Sercan'ın kayınvalidem için aldığı incir ağaçlarını dikerken, bir tarafta biz de hayatımın yarısı ile çiçek fidelerimizi ektik. Sercan çukurları açtı ben de bitkileri koyup kapattım.

O gün Sercan ile beraber toplam 4 farklı tür 390 fide ektik ve çok eğlendik. Toprağa dokunmak, çiçeklerimizi onlara hayat verecek yeni yuvalarına kavuşturmak o kadar güzel bir histi ki... Sercan'a artık çiçeklerimizin her birini, bir bitki gibi değil de, sanki evcil bir hayvan gibi görüyorum dedim.

Ve gerçekten de öyle... İstanbul'da olduğumuz günler nasıl olduklarını öyle çok merak ediyorum ki... Bir daha çiçeklerimizi; Nisan ayında Nisan yağmurlarından sonra göreceğiz. Bu sene ilk seneleri, bakalım yeni evlerinde ve 1. yaşlarını tamamlarken ne kadar büyümüş olacaklar...

bottom of page