Kelebeksiz Bahçe de Çiftlik de Olmaz
Beni tanıyan, senelerdir çiftlik ve tıbbi & aromatik bitkiler bahçesi projelerimizi dinleyenler bilir.
Ben kurmakta olduğumuz doğal yaşam alanları bütün sene rengarenk olsun ve her köşesi ayrı güzel koksun istiyorum. Sene içerisinde bizi herhangi bir ay ziyarete gelen herhangi bir misafirimiz, istiyorum ki; o gün taze taze toplanmış bir mevsim çayını içsin, soframızda mevsimin çiçekleri ile yediklerini tatlandırsın, şifa katsın....
Her mevsim, her ay açan bir çiçek var. Nasıl Nisan ayında sümbüller, Mayıs ayında papatyalar ve kokulu güller, Haziran olunca lavantalar açıyor... Öyle bir planlama yapalım ki bizim bahçelerimizde bu süreç 12 aya yayılsın. Her ay yeni bir renk, yeni bir koku, yeni bir aroma olsun hayatımızda.
Tabi biz bu döngüyü bahçemizde tıbbi ve aromatik bitkilerle planlarken, dikkat ettiğimiz bir diğer konu ise kuşlar, arılar ve kelebekler...
Çünkü bence bu güzellikler olmadan, hiç bir bahçe de tam anlamıyla güzel olmaz. Olamaz.
Dolayısıyla şu dönemde kuşlar, arılar ve kelebekler hakkında belki de hayatımda hiç yapmadığım kadar araştırma yapıyorum.
Bugün de sizlerle bu araştırmalarımın bir meyvesini paylaşmak istedim.
2004 yılından beri doğa koruma alanında faaliyet gösteren Doğa Koruma Merkezi (DKM) adlı bir sivil toplum kuruluşu var. Bilimsel yaklaşımları temel alarak, biyolojik çeşitliliğin etkin şekilde korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde yönetilmesi için çalışıyorlar. 'Koruma biyolojisi' disiplinini temel alan Doğa Koruma Merkezi, Türkiye'nin dört bir yanında tehlike altındaki türler üzerinde çalışmalar gerçekleştiriyor.
Bugüne kadar kum zambaklarından (ki bu bizim Asos'taki bahçemizde kendi kendine yetişen ve babamın korumaya aldığı, her sene soğanlarını çoğalttığı da bir çiçek) sığla ormanlarına ve (evet!) kelebeklere kadar pek çok türün korunması üzerine saha çalışmaları yapmış, makaleler yazmışlar. Kelebekler, doğal bir alanın sağlıklı olup olmadığının bir göstergesi olduğu için Doğa Koruma Merkezi (DKM)’nin türler üzerine yaptığı çalışmalar arasında önemli de bir yere sahip.
Öncelikle güzel olan bu çalışmaların bir çoğuna Doğa Koruma Merkezi websitesinden ücretsiz ulaşabiliyorsunuz. Bu türlerden herhangi biri ilginizi çekiyorsa mutlaka Doğa Koruma Merkezi websitesini inceleyin!
Sonra da bilgilerinizi daha da derinleştirmeye karar verirseniz Ahmet Baytaş’ın hazırladığı "Türkiye’nin Kelebekleri Arazi Rehberi" adlı kitabı mutlaka alın. Türkiye’de kaç kelebek türü var? Kendi bölgemizde hangi türleri görebiliriz? Ahmet Baytaş’ın hazırladığı Türkiye’nin Kelebekleri Arazi Rehberi kitabı ülkemizde var olan kelebekler hakkında sahip olabileceğiniz ender kaynaklardan biri.
Bu kitapta; Türkiye’deki 300+ tür kelebeğin bilimsel ve Türkçe isimleri, uçuş dönemleri, yaşam alanları, Türkiye’de görülebileceği bölgeler, tırtıllarının yediği besinler, dişi ve erkekleri arasındaki görsel farklar ve kelebeklerin her iki kanat yüzünün fotoğrafları yer alıyor.
Kanada ve Amerika’nın tamamında yaklaşık 700, Avrupa’da ise 500’e yakın kelebek türü bulunurken; Türkiye’de yaklaşık 380 tür bulunuyor. Ve bir düşünün, göreceli olarak (yüz ölçümü/tür sayısı) değerlendirdiğinizde bu sayı o kadar yüksek ki!
Fakat maalesef bu zenginliğimize de sahip çıkma konusunda yine sınıfta kalıyoruz. Doğanın - insanoğlunun hırs, ihtiras ve bencilliği kaynaklı - tahribatından olumsuz etkilenen bu güzellikleri her geçen gün çevremizde daha da az görüyoruz. Bilim insanları bu durumun başlıca nedeni olarak habitat kaybı ve pestisitleri (tarım zararlılarına karşı kullanılan ilaçlar) gösteriyorlar. Tarımsal üretimde kullanılan tarım ilaçlarının, hedef dışı türler üzerindeki olumsuz etkilerine dair yapılan araştırma sayıları ise takdir edersiniz ki her gün artıyor... Ortaya çıkan tablo ise en yalın ifadesiyle kal kırıcı.
Dolayısıyla umarım ki; biz bir yandan kendi çiftliğimizi hayal ettiğimiz üretme, paylaşma ve yaşama alanı haline getirirken, bir yandan da bu harika canlıların doğadaki varlıklarını korumaya bir nebze de olsa katkı sağlayabiliriz.
Siz de bir yerden başlamak isterseniz; ilk önce tehlike altındaki türleri tanımaya ve bu türlere verdiğimiz zararı aza indirmek için bireysel olarak yapabileceklerinizi öğrenmeye başlayın. Ve belki de en önemlisi "ama ben bir insanım" demeden, yapılması gerekenleri günlük hayatınızda uygulamaya.