top of page

Doktorlara "Ellerinizi Yıkayın" Dedi Akıl Hastanesine Kapattılar



Gerçek üstü günler yaşıyoruz.


Tarih kitaplarına gömülü olduğunu sandığımız, ömrümüzde karşı karşıya kalacağımızı hayal bile etmediğimiz bir düşmanla mücadele ediyoruz.


SARS-COVID-19


Belirsizlik, bilgi eksikliği, virüsün bilinen bir tedavisinin olmayışı, hastalığın hızlı seyri ve ölümcül oluşu çoğumuzun uykularını kaçırmış durumda.


Fakat bu virüsün de bir zayıf noktası var...


Lipid çift zarflı yapısının korumasında insandan insana ve/ya yüzeyden insana hızla yayılan virüs, genellikte bizlerle ilk temas noktası olan ellerimizdeyken, su ve sabuna kurban olabiliyor.


Yani sabun gibi basit bir temizlik maddesine karşı dayanamıyor, zarfları eriyor ve böylece içi açığa çıkan virüsün kendisini de yok etmiş oluyoruz.


Bu yüzden Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere, tüm kamu sağlık kuruluşları el yıkamanın önemine vurgu yapıyor ve her mecrada bu konuyu konuşuyorlar.


Kısacası basit bir el yıkama alışkanlığının; ölümcül bir hastalıkla mücadelede önemli bir rol oynadığı şu günlerde, su ve sabunun kıymetini yeniden keşfediyoruz.


El yıkama ile mikropları öldürebileceğimiz veya onlardan arınabileceğimiz bugün temel hijyen müfredatının bir parçası olsa da tıp tarihi merceğinden bakıldığında, tüm bu yaklaşımın Batı için oldukça yeni olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.


Öyle ki 19. yy'ın başında Avrupa'da hastaneler mikropların doğal yaşam ortamlarıyken, "Ölüm Evleri" olarak anılıyor ve kimse hastanelere gitmek istemiyordu. Hastaların ve ölmekte olan kimselerin en temel ihtiyaçlarının, en iptidai koşullarda karşılandığı hastanelerde, temiz su ve havalandırmanın bile doğru düzgün olduğu söylenemezdi.


"Kasaplık Sanatı" (The Butchering Art) kitabının yazarı Oxford Üniversitesi Tıp Tarihi mezunu Dr.Fitzgerlad'ın araştırmasına göre, evde tedavi gören hastalarla kıyaslandığında, hastanede ölümle sonuçlanan tedavilerin oranı 5 kat daha fazlaydı.



Kimi Akıl Hastanesine Kapattılar?


İşte böyle bir dünyada; sağlık hizmetlerinde hijyenin önemini ilk kavrayan, temizliğin hastalığın yayılımını engelleyebileceğini keşfeden, konuyla ilgili çalıştığı hastanede analitik bir araştırma yapan, kitap yazan, meslektaşlarını ikna etmek, hayat kurtarmak için çalışan ve yine meslektaşları tarafından akıl hastanesine kapatılan Macar doktorun adı Ignaz Semmerweis'dır.


Nasıl ve neden değil mi...


Bu hikaye benim tıp tarihi çalışmalarım sırasında en çok sinirimi bozan hikayedir.


1840 senesinde Viyana Hastanesi'nde çalışırken özellikle doğumhanelerde loğusalık humması yüzünden ölen kadınlar üzerine çok kafa yoran Semmerweis, konuyla ilgili yaptığı ilk gözlemlerde; erkek tıp öğrencileri ve kadın ebelerin sorumlu olduğu farklı bölümlerdeki anne ölüm oranları arasında ciddi bir fark olduğunu keşfediyor.


Benzer altyapılara sahip olmalarına ve benzer hizmetler sunuyor olmalarına rağmen, erkek tıp öğrencilerin sorumlu olduğu bölümdeki annelerin, kadın ebelerin gözetimindeki annelere göre daha çok hastalandığını ve bu bölümlerde üç kata kadar daha çok ölümle sonuçlanan vaka olduğunu keşfediyor.


Yalnız o dönem Semmerweis'ın bu gözlemi, erkek tıp öğrencilerin yeni doğum yapmış annelere verdikleri bakımda daha kaba ve dikkatsiz olduklarına bağlanarak, önemsenmiyor.


Semmerweis bu açıklamadan ikna olmuyor.


Yıllar sonra, 1847 yılında bir meslektaşı otopsi yaparken elini kesip hastalanınca, Semmerweis bir aydınlanma yaşıyor. Çünkü hekim arkadaşının gösterdiği semptomlar, kadınların doğum yaptıktan sonra geçirdikleri loğusalık humması semptomları ile çok örtüşüyor ve bu tespitten hareketle kadavralarla çalışan erkek tıp öğrencilerinin, doğumhanelere hastalık taşıyor olabileceği ihtimali üzerinde duruyor.


Yani ebe kadınlar ile erkek tıp öğrencilerinin doğumhanelerde sorumlu oldukları bölümler arasındaki ölüm oranlarının, ebelerden farklı olarak erkek tıp öğrencilerinin otopsilere de giriyor olmasından kaynaklanıyor olabileceğini düşünüyor.


Bu tespit ve düşüncelere hastaneye klorlu kireç dolu küvetler yerleştirten Semmerweis, tüm doktorlara her operasyondan önce ellerini bu küvetlerde yıkamalarını şart koşuyor.


Nisan 1847'de Viyana Hastanesi Doğumhanelerinde ölüm oranı %18.3'ken, klorlu kireç ile eller temizlenmeye başladıktan sonra ölüm oranı bir ay gibi kısa bir sürede %2'ye düşüyor.


Semmerweis'in küçük deneyinin sonuçları ortada olmasına rağmen; o dönem zaten eldiven takmayan ve operasyonlardan önce veya sonra ellerini yıkama alışkanlığı olmayan doktorlar (ki o dönem ameliyatlardan üzerlerinde kalan pis koku ile de mesleki bir gurur duyarlarmış), loğusalık hummasının otopsiden taşınan bir hastalığın sonucu olabileceğine ikna olmuyorlar. Ver hatta hatta Semmerweis'a "Bize kurtardığımız hayatlara son verdiğimizi mi söylüyorsun, bu nasıl bir saçmalık" şeklinde peşinen karşı çıkan gelenekçiler bile çıkıyor.


Semmerweis'ın bu çabalarının loğusalık hummasını tamamen ortadan kaldıramayışı, klorlu kireç uygulamasını deneyen meslektaşlarının çalışmaları sırasında yeterli özeni göstermeyişleri ve son noktada Semmerweis'ın meslektaşlarını "katiller" diye nitelendirecek kadar sert bir dille eleştirmeye başlaması üzerinden; 1865'te meslektaşları tarafından kurulan bir tuzak ile Viyana Akıl Hastanesi içerisine çekiliyor. Semmerweis neler olduğunu fark edip kaçmak istediğinde, hastane çalışanları tarafından dövülerek zaptediliyor ve deli gömleği giydirildikten sonra bir hücreye kapatılıyor. Dayakta aldığı darbelerden sonra gangren olan elleri, Semmerweis'in iki hafta sonra kapatıldığı hücrede ölümüyle sonuçlanıyor.

Sonra ne oldu dersiniz?


Semmerweis'in o dönem ortaya koyduğu hijyen teorileri, kendi çalıştığı hastane dışında kabul görmüyor.


1880 yılında Louis Pasteur, Joseph Lister ve Robert Koch gibi isimlerin bilimsel çalışmaları ve insan üstü emekleri ile hastalıkların mikroskopik partiküller halinde insandan insana geçebileceği kanıtlanıyor ve Semmerweis'a ölümünden 30 sene sonra tıbbın gelişimine katkılarından dolayı itibarı iade ediliyor.


Semmelweis Refleksi


Bugün "Semmelweis refleksi", süregelen normlara aykırı delillerle karşılaştıkları zaman, bu delilleri araştırmadan, incelemeden, sorgulamadan hızlı ve şiddetli bir şekilde red etme davranışını ifade etmede kullanılıyor.



Yüzlerce yıldır görülmemiş bir pandemi dünyayı tehdit, mevcut sağlık sistemlerinin limitlerini test ederken; 2020 yılında bile insanları ellerini yıkamaya ikna etmek ne kadar zor...


Belki de tüm bu yaşananların pozitif bir çıktısı olarak; hastanelerde hayat mücadelesi veren insanları görüp duydukça, sevdiklerimiz için endişe ettikçe, ağzını kapatarak öksürüp hapşırmanın ve el yıkamanın önemini yeniden keşfedeceğiz.


Saygısızlık ve nezaketsizliğin moda olduğu ve yüceltildiği günümüzde, beli anneannelerimizin ve babaannelerimizin zerafetinden bir sayfa görgü öğreneceğiz.


Referanslar


Altıntaş, A. (2019) Tıp Tarihi Doktora Programı Ders Notları: Mikropların Keşfi (1. Dönem) Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi. Tıp Tarihi & Etik Kürsüsü. İstanbul

Celebi, R.B.(2019) "Karanlık Perde Kalkıyor" (Seminer) Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi. Tıp Tarihi & Etik Doktora Programı. İstanbul

Fitzharris, L. (2017)The Butchering Art: Joseph Lister’s Quest to Transform the Grisly World of Victorian Medicine. London, Allen Lane ISBN: 9780374117290;

Fitzharris, L. (2020) "The Unsung Pioneer of Handwashing" The Wall Street Journal Retrieved from: https://www.wsj.com/articles/the-unsung-pioneer-of-handwashing-11584627614?fbclid=IwAR2ZVB_ipsbn-NB4KyrwLYs8zTOR4g9S4N_2WH95VrZBPjUDDdQWoyZiE8E (20.03.2020)


bottom of page