top of page

Adana, Lokman Hekim & Tesadüf Olmayan Şeyler



Cuma günü SeyhanBelediyesi’nin Kıymetli Başkanı Akif Akay ve yaptıkları her proje için kalp çarpıntıları dışarıdan duyulan güzel ekibinin Adana’da misafiriydim.


Adana benim kendimi çok iyi hissettiğim bir yer. Hani “Toprağım” derler ya, gerçekten öyle…

Bununla beraber Adana aile tarihim ve tıp tarihi açısından da ÇOK özel ve gerçekten çalışılması, geliştirilmesi ve ülkemiz için bir değer haline getirilmesi gereken bir yer.


Bu hafta yapacağım paylaşımlar ve bu ay içerisinde erişime açacağımız projelerle, sizlere ne demek istediğimi göstereceğim ama öncesine çok sihirli bir yerden bahsetmek istiyorum.


Tıp tarihinin en gizemli olaylarından birinin gerçekleştiği Misis Köprüsü...

Truva kahramanlarından Mopsus tarafından kurulan fakat yerleşimi Neolitik Dönem'de (M.Ö. 6000) başlayan Misis antik kentinin bu meşhur taş köprüsü, Ceyhan nehri üzerinde ve Adana merkeze yaklaşık 25km uzaklıkta.



Köprünün tıp tarihi açısından önemi ise Lokman Hekim ile ilişkisinden geliyor...


Lokman Hekim kim?


Lokman Hekim kendisine Yaratıcı tarafından “hikmet” verildiği söylenen ve tarihçiler tarafından peygamberlik vasfı olup olmadığı tartışılan tarihi bir figür. Bütün bitkilerin özünü bildiği ve kendisi kanalıyla insanoğluna hastalıklara şifa olacak reçeteler ve formüller nakledildiği anlatılır.

Kimi araştırmacılara göre Lokman Hekim, aynı Shakespeare gibi kurgu veya derleme bir karakterdir. Kimileri Anavarzalı Diescorides olduğunu söyler.


Şimdi gelgelelim, Misis Köprüsü ve Lokman Hekim’in kesişimine.

Bir rivayete göre Lokman Hekim 100 otun özsuyunu kullanarak ölümsüzlüğün formülünü bulur (ab-ı hayat) fakat Misis köprüsünden geçerken, Cebrail'in kendisine çarpan kanadı ile elinden düşürür ve deli deli akan Ceyhan nehrinin sularında bu ilacı kaybeder.


Diyebilirsiniz ki "ilacı kaybetti, formülü bilmiyor mu?"


Kitaplarını okumaktan büyük keyif aldığım Prof.Dr.Zeki Tez, Lokman Hekim'in ölümsüzlük iksiri ile ilgili bir kaç rivayetten bahseder. Ben sizinle en çok hoşuma giden versiyonunu paylaşmak istiyorum...



Birinci rivayete göre Lokman Hekim okuma yazma bilmeyen bir oduncudur. Bir gün dolaşırken, bedeninin üst kısmı insan ve alt kısmı yılan olan bir yaratık - yani Şahmaran'ı görür. Şahmaran yaralıdır, Lokman Hekim ona yardım eder ve iyileştirir.


Gel zaman git zaman önemli bir Tarsus Bey'i hasta olur. Tek ilacının yılanların şahı, Şahmaran'ın eti olduğu söylenir. Büyük bir arayış başlar. Bir akşam, gizli gizli geceleri gelip yıkandığı Tarsus Eski Hamam'da yakanan Şahmaran, göbektaşının üzerinde öldürülür. (Hamamdaki bu taşın üzerinde hala Şahmaran'ın kan lekelerinin olduğu rivayet edilir)


Lokman Hekim bu olayın üzerine derhal Tarsus'a gider. Şahmaran'ın gövdesini üç parçaya ayırır ve her parçasını ayrı kaynatır. Şahmaran'ın yakalanması ve öldürülmesinden sorumlu kötü niyetli vezire zehirli kuyruk suyunu verir ve vezir ölür. Başka bir parçasından hazırladığı suyu hasta olan Tarsus Bey'ine içirir ve onu iyileştirir. Son parçasının suyunu ise kendisi içer.


Evine dönerken, kırda tüm bitkiler dile gelir ve Lokman Hekim'e hangi hastalığa iyi geldiklerini anlatmaya başlarlar.


Lokman Hekim'in ölümsüzlük iksiri (ab-ı hayat) içerisinde - Eski Çağ'ın önemli ilaçlarından Tiryaklarda olduğu gibi, yılan eti - ve yukarıda anlattığım rivayetten hareketle Şahmaran'ın suyu olabilir. Dolayısı ile bir tane daha Şahmaran olmadığı için ölümsüzlük iksiri sonsuza dek kaybolur. Veya başka bir hikayede anlatıldığı üzere, 100 özsuyun birleşiminden oluşan bu iksirin hammaddesi olan nadir çiçekler sonra bir daha bulunamamış olabilir.


Anlayacağınız; söylentiler, mitler ve mistisizm içerisinde kaybolmuş ve kayboldukça zenginleşmiş kültürel bir hazinemiz Lokman Hekim...


Bununla beraber Lokman Hekim’in gizemli olayları bununla da bitmez.


Dedem Çerçi Yusuf gibi ilaç yapmayı çok sevdiğim için, CANIM Prof.Dr. Ayten Altıntaş hocam, geçtiğimiz hafta bize ev hediyesi olarak Gaye Özen imzalı muhteşem bir minyatür tablo getirir. Kalender Paşa'nın Kitâb-ı Falnâme eserinde Lokman Hekim’in Kaf Dağı’na ilaç yapmaya çıktığı anı anlatan bu minyatürün evimize girmesinden bir kaç gün sonra Değerli Seyhan Belediye Başkanı Akif Akay, tamamen kendi fikri olarak beni tıp tarihinin bu efsanevi olayının gerçekleştirdiği köprüye götürür.



Ben hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığına inanırım. Aslında hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığını bilirim demem daha dürüst bir ifade olacak çünkü hayat beni bu gerçekliğe ikna etti.


Dolayısıyla Lokman Hekim ile ilgili bu zincirleme reaksiyonun da beni nereye götüreceğini gerçekten çok merak ediyorum ve ben bu yolda kendi üzerime düşeni yapmaya hazırım.

Bir sosyal medya paylaşımı hazırlıyordum o kadar uzun yazdım ki websiteme yazı oldu.

Daha fazla uzatmak istemiyorum ama son olarak bir de Prof.Dr. Ali Özek ve Prof.Dr.Hayrettin Karaman’ın “Lokman Suresi” dipnotundan çok beğendiğim kısa bir hikayeyi de paylaşmak isterim;

Bir rivayete göre Hz.Davud, Lokman Hekim’e bir koyun keserek, kendisine hayvanın en iyi yerinden iki parça et getirmesini söyler.


Lokman Hekim koyunun yüreğini ve dilini getirir.


Başka bir zaman Hz.Davud Lokman Hekim’e bu sefer koyunun en kötü yerinden iki parça et getirmesini söyler.

Lokman Hekim yine koyunun yüreğini ve dilini getirir.


Hz.Davud kendisine neden böyle yaptığını sorunca Lokman Hekim şöyle cevap verir:


"İyilik için kullanıldığında yürekten ve dilden daha iyi bir şey yoktur.

Kötülük için kullanıldığında da yürekten ve dilden daha kötü bir şey yoktur.”


Karşınıza yüreğini ve dilini sadece iyilik için kullanan insanlar çıkması dileğiyle.

bottom of page