top of page

Osmanlı'da Güzel Koku & Buhurcular


Yazılarımı, canlı yayınlarımı veya eğitimlerimi takip ettiyseniz biliyorsunuz ki koku reseptörlerimiz duygularımızın daimi ikamet adresi olan ilkel beynimizle direkt ilişkilidir. Bu nedenle kokulandırılmış herhangi bir ortam, biz istesek de istemesek de “kalbi” duygularımıza hitab eder.

Bununla beraber kokuların en az(!) görsel uyarıcılar kadar etkili bir şekilde hatıralarımızı aktive ettiği gerçeğini de hatırlayalım... O zaman görüyoruz ki bir ortam kokusu, var olduğu alanda sadece estetik bir işlevi değil - bir fonksiyonu da yerine getiriyor. Nedir bu fonksiyon? Söz konusu mekana yaptığımız önceki ziyaretlerimizin hatıralarını ve bu hatıralarla ilişik duygularımızı da içinde bulduğumuz ana taşıyarak, mekanla ilgili anlık hissiyatımızı pekiştiriyor. *


Ve tabi söz konusu olan mekanın dini veya ruhani bir kimliği de varsa, sanırım bir miktar daha çok etkileniyoruz tüm bu duyu ve duygu yüklü süreçten…


Örneğin manevi kimliği olan bir mekanda, günlük ve mür reçinelerinden hazırlanmış bir tütsü yanıyorsa ve biz daha önce bu alanda ruhani bir deneyim veya ruhsal bir dinlenme yaşadıysak; aynı mekana başka bir zaman döndüğümüzde, duyduğumuz tütsü kokusu, bizi bu ilk deneyime götürerek benzer bir moda girmemizde kolaylaştırıcı olacaktır.


Bununla beraber duyduğumuz kokunun içeriğindeki kiyasallar veya fito-kimyasalların fizyolojimiz üzerinde de etkileri varsa; nefesinizi derinleştiriyorsa**, sakinleştirici görevi görüyorsa... Mekanda yaşadığımız duyusal deneyim daha da derinleşecektir.

Tabi böyle mekanların işitsel öğeleri de vardır... Kutsal metinlerden okunan dualar, hikayeler, ilahiler ve benzeri deneyimler de, manevi kimliği olan mekanlarda yaşadığımız ruhani deneyimlere boyut katar.


Dolayısıyla bugün kalabalıklara boğulan, kötü kokularla eşleştirilen ve mekanik ses kayıtları ile "işletilen" manevi mekanlarımız; Osmanlı'da güzel ahlaklı ve güzel sesli kimselerin özellikle seçilerek çalıştığı, tertemiz huzur oldu alanlarmış ve düzenli olarak da güzel kokularla kokulandırılırmış.


Tabi sadece manevi kimliği olan alanlarda değil, hayatın her yerinde güzel kokuya önem verilirmiş...

Kıyafetler giyilmeden tütsülenerek kokulandırılır, mutfaklar - gıdaların haşere ve hastalıklardan korunması için - her gün tütsülenirmiş. Sarayın her yerinde farklı kıymet ve boyutlarda buhurdanlar bulunur, misafirlere ağırlama sırasında, yemekten önce ve sonra gül suyu ile beraber buhur da ikram edilirmiş.


Peki biz bu bilgileri nerelerden ediniyoruz?


Osmanlı'da güzel kokunun kullanımına yönelik detaylı notlar tutulmamış olmakla beraber; sarayın satın alma defterleri, maaş defterleri, mutfak reçeteleri, dönem minyatürleri, Osmanlı'yı ziyaret eden yabancıların mektupları, günlükleri ve Kurtuluş Savaşı sonrası hazırlanan komisyon raporları üzerinden yorumlar yapabiliyoruz…


Bir örnek vermek gerekirse... III.Murad’ın (h. 1574–95) annesi Nurbanu Sultan’ın himayesindeki camiide maaşlı çalışan kimselerin yer aldığı bir Vakıflar Genel Müdürlüğü listesinde; bir buhurcunun görevlerinin ne olacağı ve ne kadar kazanacağı açıkça belirtilmektedir:


“Ve bir buhurcu tayin edilmesini şart kıldı. Bu zat güzel kokulu şeylerden, güzel kokulu buhur yapup diğer camilerdeki adet-i cariye vechiyle bu camii cuma günü ve sair evkat-ı serifede buhur ile tatir edecek ve bunun vazifesi sekiz dirhem olacaktır.”


Yaklaşık bir iki sene sonra - yani doktoramı tamamladıktan sonra - sizlerle senelerdir yaptığım çalışmaların tümünü paylaşacağım fakat o güne kadar, paylaşabildiğim kadarıyla, bu minik bilgilerden keyif aldığınızı umuyorum...


Güzel Pazarlar


Notlar:


*Aromaterapide buna kilit ve anahtar mekanizması diyoruz. Bir koku, belli bir hatırayı bununduğunuz ana taşımada "anahtar" görevi üstleniyor. Kokunun içerisindeki kimyasalların fizyolojik etkilerinin ötesinde, beynimizin hafıza merkezi ile ilişkili bir reaksiyon.

**Kiliselerde yaygın olarak kullanılan günlük reçinesi (Botswellia carterii) için klinik olarak da söyleyebildiğimiz bir etki

bottom of page